23 Mayıs 2011 Pazartesi

Yıkılsa gökyüzü.

Yıllar sonra, elimizde sigara geçmişe buruşturulmuş dudaklarla bakacağız. 
Ellerimizde ki buruşturulmuş kâğıtlara rağmen.
Şimdi beni sevmediğini söyleyeceksin. Tüm orkestra susacak. İnsanın tırnaklarını söken bir cümle bu, farkında değilsin. Canım acımıyor. Kalbim için geçerli değil kurallar. Yıkılırsa gök-yüzü, bulutlar saçılır bahçelere. Bu beni rahatlatıyor. 
Şimdi sen beni sevmiyorsun ya, ne kadar sevinir sokak kedileri. Tanrı kıs kıs gülüyordur. Ne söylediysem sana unut, ne kadar öptüysem dudaklarını o kadar ölmeliydin. Önümüzde uzanan yıllar ne kadar kısaymış meğer. Atalarımız yanlış söylemiş be adam ” Hayallerini, aşkına göre uzat” olmalıymış. Bırak şimdi yorganı, ayağı. Gel al kollarının arasına beni. 
Kırılıyor artık kelimeler hecelerinin tam ortasından. Yazdıkça büyüyor evren, büyüyor yıldızlar. Milyonlarca insanın arasından hiç kimsenin omzuna çarpmadan sana gelmeyi başarmıştım. Omuzlarımı öperdin önceden. Yaşananları kavanozlarda saklamak işe yaramıyor artık. Anıların kokusu geçmiş dolaplardan. Naftalin dolusu çekmecelerde kalmış sevişmelerimiz. Bu hiç iyi değil. İyi değil yani, ayrı yataklarda aynı desenli yastıklara dökmemiz gözyaşlarımızı.
Sen mi daha iyi terk-ediyordun, ben mi daha iyi geride kalıyordum? 
Ruhuma dokunmak isteyenlerin elleri yanıyordu, seninse bedenine dokunabiliyordu sokaktan geçen her insan. Bizim farkımız buydu. Bizim ayrıcalığımız, bizim olmayan tek şey buydu. Belki de en çok bize kızmıştı Tanrı.
Kan tutardı beni, bu yüzden sevemedim asla saçlarını. Geç kaldığımız yerler vardı, hızlı adımlar atıyorduk bu yüzden. Ayrılığa daha erken ulaşmıştık ve yollarımızı ayırmıştı kaldırımlar. Böyle zamanlarda tüm pişmanlıklar kapımın önüne diziliyor. 
Başımı göğsüne yaslıyorum ve dudaklarımı okşuyorsun. Bordo duvarlı bir odada hayal kuruyoruz. Olmaması gereken her şey oluyor. Her şey birden bitiyor ve afallıyor hayallerimiz. Çırılçıplak kalmış aşkımızı dondurucu da saklıyordun ve evde hep yalın-ayak geziyordun. Kırılan camlar asla batmıyordu kalbine. 
Hecelerim hep sessiz harflerden kurulmuş, beni duymuyorsun. Sesli sesli harfler sarmıyor hecelerimi. Bu benim suçum değil, giden sensin. Senin yüzünden artık yağmur yağmıyor.
Tarifsizdir birinin dudaklarında takılı kalmak. İzin verseydin asardım kalbinin tavanına kendimi. Kaç ceset var orada? Kaç kadını öldürdü kelimelerin, kaç kadının boğazını sıktı hayallerin ve kaç kadın attı kendini gözlerinden?
Habersiz batıyordu güneş, kızgınlığım bu yüzden. Tüm aşıklar ona özeniyordu sanki, habersiz gidişler bu yüzden mi? Doğum sancısı çeken bir bulut gibiydi kirpiklerinden sarkan göz-yaşları.Yağmurlar, yağmurlar yağmurlar. 
Hiç sevmiyorum, yağmurlu bir günü pencere arkasından izlerken, kirpiklerini düşünmeyi. Fazla geliyordu bana yaşanılanlar.
Bırak elinden kalemleri diye bağırıyorsun birden.
Afallıyorum.
Yazma artık beni diye çığlıklar atıyorsun.
Baka-kalıyorum.
Bakıyorsun.
Yazmak bahane be adam, ben yaşlanıyorum seninle.
Kalmıyorsun.
Aksi bir ihtiyar geçiyordu yoldan, elinde sigara, gözlerinde hep geç kalınmışlıklar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder